Ünlü İtalyan faşist diktatör Mussolini bir Amerikalı
gazetecinin ‘diktatörler sevilebilir mi ‘sorusuna cevaben demiş ki:
·
‘’Evet sevilebilirler yeterki kitleler aynı zamanda ondan korksun.
·
Kalabalıklar kadın gibidirler, güçlü adamı severler.
·
Onların bilmeleri gerekmez inanmaları yeterlidir.
·
Onlara dağların yerinden oynatılabileceği inancını verirsek, dağların
hareket ettirilebileceği hayalini kurar ve gerçekmiş gibi kabul ederler.
·
Dağları yerinden oynatacak olan akıl değil, inançtır.
·
Akıl sadece araçtır. Kalabalıkları motive edecek bir güç değildir.
·
Düşünmeye fazla zamanı olmayan insan oğlunun inanma kapasitesi
sınırsızdır.
· Bu nedenledir ki: organize olamayan
halk kitleleri benim için koyun sürüsünden farksızdır.’’
Söyleyenin
kendinden emin, bağırarak ısrarla, peş peşe söylediği karşısındaki kişiye
doğrumu diye düşünme fırsatı vermeyen yalanların etkileri tartışılmaz
Hitler’in
propaganda bakanı Joseph
Goebbels önce döneminin medyasını
oluşturan gazete ve radyoları çeşitli metotlarla sindirerek, yargıyı kontrol
altına alarak rejimin tek sözcüsü durumuna gelmiş ve…
O’da
Mussolini gibi kitlelerin bilmeleri değil sadece inanmaları, inandırılmaları
gerektiğine inanarak, aşağıdaki prensipleri uygulamıştır.
Bu
prensiplerin özetine gelince:
Yalan baskının
çocuğudur. Çağımızda yalanla baskı, birbirinden ayrılmaz ikiz
kardeşlerdir.
Ezenler kendi üstün
durumlarını koruma ve pekiştirmede kullandıkları mekanizmalarını gizlemek için
yalana başvurmak zorundadırlar ve başvurular. (*)
Çünkü:
·
Halk büyük yalanlara küçük yalanlardan daha çok inanır
·
Yalanları sürekli tekrarladığınızda kitleler onu kendi fikirleriymiş gibi
benimser ve sizden fazla o yalanı savunurlar
·
Halkın büyük yalanlara inanma süresi küçük yalanlardan çok daha kısadır.
·
Yalanlar veya inandırmak istediğiniz konular ne kadar çok tekrarlanırsa o
kadar çok inandırıcılık kazanırlar.
·
Halk kitlelerinin çoğunluğunda beyin tembelliği vardır. Kendilerine
söylenenleri fazla irdelemez ve aynen kabul ederler
·
Hiçbir zaman hatalı olduğunuzu veya yanlış yaptığınızı kabullenmemeli,
·
Rakibinizi bütün yanlışların ve de bütün kötülüklerin odağı gibi göstermelisiniz
·
Halk kitlelerini etkilemek aydınları etkilemekten çok daha kolaydır,
onların üzerine odaklanmalısınız,
·
Yanınıza aldığınız satılık medya mensuplarının yardımıyla yarattığınız,
yalanlar ve de abartılı söylemlerle devamlı ateşleyerek oluşturduğunuz bu
bilinçsiz kitle sizin en büyük güvencenizdir.
·
Yaratılan bu kitle çoğunluğa ulaştığında;
Aristotales’in dediği gibi ’Çoğunluğun
Tiranlığı’ nı yani çoğunluğun yönettiği despotik bir yapıyı oluşturarak doğru
düşünme ve de doğru karar verebilme yetilerini etkileyip, onları doğru
zannedilen yanlışlarda birleşmiş ve giderek büyüyen büyük bir topluluğa dönüştürür.
Doğru karar her
zaman çoğunluğa bakılarak verilemez.
Asch Deneyinde olduğu gibi…
Bir grup deney
işbirlikçisi ile onların iş birliğinden habersiz bir denek yer alıyor Denek kendisinin
de içinde bulunduğu gurubun tamamını denek sanıyor. Aslında denek olan sadece
kendisi, diğerleri deney ekibinin üyeleri.
Prof. Asch, tüm
guruba iki ayrı kart gösteriyor. Birinci kartta tek bir siyah çizgi, ikinci
kartta farklı uzunlukta üç ayrı siyah çizgi var.
Deneye
katılanlardan birinci karttaki çizginin ikinci karttaki çizgilerden hangisi ile
aynı uzunlukta olduğunu söylemeleri isteniyor.
Denek kasten en sona bırakılarak soru önce işbirlikçilere soruluyor Bütün işbirlikçiler aynı yanlış çizgiyi gösteriyorlar. Sıra asıl deneğe geldiğinde, aslında hangi çizginin doğru olduğunu apaçık gördüğü halde, kendinden öncekilerin işaretlediği yanlış çizgiyi gösteriyor.
Bu deney insanların önemli bir kısmının, kendi başlarınayken doğru
olduğuna inandığı bir şeyi yanlışta ısrar eden bir grubun içinde açıktan
söyleyemediğini gösteriyor.
(*) Jean Baby-En
Güzel Dünya