30 Mart 2023 Perşembe

KİTLE PSİKOLOJİSİ

 

                                      

             

                               

 Ünlü İtalyan faşist diktatör Mussolini bir Amerikalı gazetecinin ‘diktatörler sevilebilir mi ‘sorusuna cevaben demiş ki:

·       ‘’Evet sevilebilirler yeterki kitleler aynı zamanda ondan korksun.

·       Kalabalıklar kadın gibidirler, güçlü adamı severler.

·       Onların bilmeleri gerekmez inanmaları yeterlidir.

·       Onlara dağların yerinden oynatılabileceği inancını verirsek, dağların hareket ettirilebileceği hayalini kurar ve gerçekmiş gibi kabul ederler.

·       Dağları yerinden oynatacak olan akıl değil, inançtır.

·       Akıl sadece araçtır. Kalabalıkları motive edecek bir güç değildir.

·       Düşünmeye fazla zamanı olmayan insan oğlunun inanma kapasitesi sınırsızdır.

·       Bu nedenledir ki: organize olamayan halk kitleleri benim için koyun sürüsünden farksızdır.’’

 

Söyleyenin kendinden emin, bağırarak ısrarla, peş peşe söylediği karşısındaki kişiye doğrumu diye düşünme fırsatı vermeyen yalanların etkileri tartışılmaz

 

Hitler’in propaganda bakanı Joseph Goebbels   önce döneminin medyasını oluşturan gazete ve radyoları çeşitli metotlarla sindirerek, yargıyı kontrol altına alarak rejimin tek sözcüsü durumuna gelmiş ve…

O’da Mussolini gibi kitlelerin bilmeleri değil sadece inanmaları, inandırılmaları gerektiğine inanarak, aşağıdaki prensipleri uygulamıştır.

Bu prensiplerin özetine gelince:

Yalan baskının çocuğudur. Çağımızda yalanla baskı, birbirinden ayrılmaz ikiz kardeşlerdir.                                                                                             

Ezenler kendi üstün durumlarını koruma ve pekiştirmede kullandıkları mekanizmalarını gizlemek için yalana başvurmak zorundadırlar ve başvurular.  (*)                

 

Çünkü:

 

·       Halk büyük yalanlara küçük yalanlardan daha çok inanır

·       Yalanları sürekli tekrarladığınızda kitleler onu kendi fikirleriymiş gibi benimser ve sizden fazla o yalanı savunurlar

·       Halkın büyük yalanlara inanma süresi küçük yalanlardan çok daha kısadır.

·       Yalanlar veya inandırmak istediğiniz konular ne kadar çok tekrarlanırsa o kadar çok inandırıcılık kazanırlar.

·       Halk kitlelerinin çoğunluğunda beyin tembelliği vardır. Kendilerine söylenenleri fazla irdelemez ve aynen kabul ederler

·       Hiçbir zaman hatalı olduğunuzu veya yanlış yaptığınızı kabullenmemeli,

·       Rakibinizi bütün yanlışların ve de bütün kötülüklerin odağı gibi göstermelisiniz

·       Halk kitlelerini etkilemek aydınları etkilemekten çok daha kolaydır, onların üzerine odaklanmalısınız,

·       Yanınıza aldığınız satılık medya mensuplarının yardımıyla yarattığınız, yalanlar ve de abartılı söylemlerle devamlı ateşleyerek oluşturduğunuz bu bilinçsiz kitle sizin en büyük güvencenizdir.

·       Yaratılan bu kitle çoğunluğa ulaştığında;                    

 Aristotales’in dediği gibi ’Çoğunluğun Tiranlığı’ nı yani çoğunluğun yönettiği despotik bir yapıyı oluşturarak doğru düşünme ve de doğru karar verebilme yetilerini etkileyip, onları doğru zannedilen yanlışlarda birleşmiş ve giderek büyüyen büyük bir topluluğa dönüştürür.

 

Doğru karar her zaman çoğunluğa bakılarak verilemez.

 

Asch Deneyinde olduğu gibi…

 Bir grup deney işbirlikçisi ile onların iş birliğinden habersiz bir denek yer alıyor Denek kendisinin de içinde bulunduğu gurubun tamamını denek sanıyor. Aslında denek olan sadece kendisi, diğerleri deney ekibinin üyeleri.  

 Prof. Asch, tüm guruba iki ayrı kart gösteriyor. Birinci kartta tek bir siyah çizgi, ikinci kartta farklı uzunlukta üç ayrı siyah çizgi var.                                                                             

 Deneye katılanlardan birinci karttaki çizginin ikinci karttaki çizgilerden hangisi ile aynı uzunlukta olduğunu söylemeleri isteniyor.                                                                                 

 Denek kasten en sona bırakılarak soru önce işbirlikçilere soruluyor                                                      Bütün işbirlikçiler aynı yanlış çizgiyi gösteriyorlar.                                                                                    Sıra asıl deneğe geldiğinde, aslında hangi çizginin doğru olduğunu apaçık gördüğü halde, kendinden öncekilerin işaretlediği yanlış çizgiyi gösteriyor.                                                               

Bu deney insanların önemli bir kısmının, kendi başlarınayken doğru olduğuna inandığı bir şeyi yanlışta ısrar eden bir grubun içinde açıktan söyleyemediğini gösteriyor.

 

(*) Jean Baby-En Güzel Dünya

 

 

 

23 Aralık 2022 Cuma

HİÇ BİLENLE BİLMEYEN BİR OLUR MU*

 

      

                                                                                                                                    Sokak röportajlarında: içinde bulunduğu ekonomik sıkıntılardan, geçinememekten hatta aç olduğundan yakınan; bugün bir seçim olsa oyunuzu kime verirdiniz sorusunu tabii ki; mevcut yönetime diye cevaplayan bireylere...

                                                

Erich Maria Remarque Milliyetçilikle maskelenmiş Alman faşizminden kaçan insanların dramını anlatan’ ’İnsanları Seveceksin ‘romanında derki:

Eski Yunan’da düşünmek bir üstünlük ve de mutluluk belirtisiydi bugün ise suç sayılıyor.

Aptal olmayı isterdim. Pırıl pırıl bir aptal. Bu Çağımız ve benim için büyük bir armağan olurdu.

Bütün değer ölçülerinin altüst edildiği bir zamanda yaşıyoruz.

 Saldırgana barış koruyucusu, kamçılanana ve kovalanana dünya düzenini bozan deniyor.

Acımak ıstırap değil, başkalarının felaketi karşısında duyulan gizli bir sevinç, bu felaket bizim başımıza gelmediği için aldığımız rahat bir soluk oluyor.

 

İnsanları Seveceksin, İnsanlar sevilmeye ve her şeyin en iyisine layıktır kabul.

 Ancak bu Evren’de sadece insan olarak yer aldığı için tüm bireyler sevilmeyi ve bütün bu ayrıcalıklıkları hak ediyorlar mı?

Kendine, ailesine, çevresine, Ülkesine yararlı olmayı hedefleyerek bu amaçla çalışmayan, gelişmeye dirençli, kendini geliştirip, çağı yakalamış bir insan olmak yerine bol, bol tembellik edip, uyuyan, uyku aralarında yediği yemeği sindirirken ucuz televizyon dizileri ve reality Showlarla  eğlenen, tüm Evren’in sadece kendisi için yaratıldığı var sayımıyla kabalığı, hoyratlığı ve küstahlığı marifet sayanlarla, gelişmiş, kendine, yaşadığı topluma ve dünyaya saygılı bireyler bir tutulabilir, bir olur mu?

Ve de…

Günümüz dünyasında, özellikle bizim toplumumuzda; kendini yaşadığımız Çağın insanı yapmak için, çalışan, didinen, düşünen, kendinden başkalarının da yaşadığını var sayarak tüm toplumun sorunlarını dert edinen duygusal insan mutlu olabilir mi

Yoksa!..

Mutluluk çevresinde olan biten her şeye kayıtsız, düşünebilme yetisinden yoksun olarak; yaşadığı ve de tanığı olduğu olayları yargılamadan yaşamak, cahil ve de duyarsız olmak ve öyle kalmak için direnmek midir?

 Dünyayı merak edip, ucundan kenarından birazcık olsun bilgilenmeyen, süregelmekte olan; hukuki, sosyolojik, politik öğretileri kavrayamamış, bu öğretilerden emperyalizmin yok olma noktasına getirdiği Osmanlı Devleti’ni, onun sosyal ve ekonomik yapısını, Padişahın ümmeti sayılıp, bir lokma bir hırkayla yetinmesi öğretilmiş, cahil bırakılmış;  verem, frengi, sıtma, trahom gibi hastalıklarla kırılan, erkeklerinin yüzde yedisinin, kadınlarının  binde dördünün okur yazar, ülkedeki tüm doktor sayısının sadece üç yüz otuz üç , limanları ve bütün işletmeleri yabancıların eline geçmiş aç ve yoksul bir Ulusun  Mustafa Kemal’in önderliğinde silkinip; ümmetten millet oluşunu kavrayabilmesi mümkün müdür.

Yaşamı: başını sokacak bir mekâna, soğuktan koruyacak özensiz bir giysiye, açlığını giderecek kadar yiyeceğe sahip olmak ve karnını tok tutmak sanan, tüm Dünya nimetlerine sırtını dönerek; elindekilerle yetinip her şeye şükreden,

Çevresinde olan biteni anlamlandıramadan, olaylar üzerinde düşünür gibi yapıp, ama hiç düşünmeden tembel tembel uyuyan, yaşamı güzelleştiren; insanı insan yapan güzel yaşam sanatının vazgeçilmezleri: edebiyat, şiir, müzik, tiyatro ve resme bilerek sırtını dönen veya tüm bunları gereksiz sayan, böylece tüm sanat dallarının dünya şaheserleriyle hiç tanışamayan, tanışmak istemeyen,

Edebiyatı;  ucuz romanlar, resim sanatını kasap dükkanları duvarlarının süslerine, müziği dolmuşlarda çalınan arabesk inlemelere indirgeyen bir toplum insanının Dünya vatandaşı olabilmesi ve Dünya’yı global ağılayabilmesi mümkün mü,

 HİÇ BİLENLE BİLMEYEN BİR OLUR MU?

 

Kötü yönetimler bilime ve yeniliklere sırtını dönmüş, kapalı toplumlarda yeşerirler,

Kötü yönetimler ve kötü yöneticiler cahil bırakılmış veya cahil kalmakta ısrarla direnmiş çıkarcı insanların omuzlarına yaslanarak yükselir, yarattıkları yıkımın acısını tüm toplumun çekmesi yanında gelecek kuşaklarda bunun bedelini fazlasıyla öderler.

Sorgulamayan, tüm yeniliklere ve bilimsel verilere ve Dünya’ya kapalı, kendisine sunulanı dogmatik olarak kabul eden, dinin siyasallaştığı toplumlarda: çarpıklık, haksızlık, hukuksuzluk, toplumsal değerlerin erozyonu büyük bir tevekkülle ve de normalmiş gibi kabullenilir.

 

 ELHAMDÜLİLLAH MÜSLÜMANIZ

Yüzde atmış beşi ateist olan Japonların ne peygamberleri ne de kutsal kitapları var.                           İnandıkları tek şey insani değerler.

Toplumumuzda bir çok insan: Müslüman olduğu için sadece kendisini ve bağlı olduğu İslam toplumunu Tanrı’nın en sevgili kulu olarak düşünüp; başka dinlere mensup olanların tümünün  Cehennemde yanacağı, Cennet kapılarının sadece Müslümanlara  açılacağı varsayımıyla, Cennet’e gitme hayalleri içinde bu Dünya’daki yaşamını geçici sayıp, kendini öbür Dünya’ya hazırlamakta, yaşamdan ve de yöneticilerden taleplerini çok sınırlı tutup, kendisine verilenle yetinerek; daha iyi, bir Dünyayı  ve daha iyi bir yaşamı hayal dahi etmeden; kendisine sunulanı yeterli görüp her şartta, her şeye şükretmektedir.

 

Bu toplumları ne demokrasi ne de demokratik seçimler kurtaramaz.      

Cahil toplumlarda demokrasinin olması hiçbir yarar sağlamaz, çünkü: cahil bırakılmış halklar, kendilerini parayla, iş ve çıkar sağlamayla, milli ve de dini duygularını köpürterek kendilerini kandıranlara oy verir, kendilerini yönetmeleri için onları iş başına getirirler.

 

Cahil bırakılmış toplumlarda bireylerin demokratik seçimlerde tercihlerini belirtmelerini istemek, okuması yazması olmayan birine hangi kitabı okumak istediğini sormakla eş değerdir. **

 

 

*Zümer süresi 8-9   ** F.W. Nietzche